Son günlerde Orta Doğu’da gerilim tırmanıyor. Peşi sıra yaşanan gelişmeler gündemi değiştirip, önceki gün yaşananları unutturuyor. Bölgede siyasi buhranlarla çalkanan ve iç savaş tehdidi ya da tecrübesi yaşayan ülkelerde etnik, mezhepsel ve ideolojik ayrımlar belirginleşiyor. Devlete bağlı olmayan siyaset dışı kimliklerin varlığı ve dış müdahaleler artış gösterdi. Gelecekte neler olacağına ilişkin çeşitli yorumların yapılması mümkün. Bununla beraber, derinleşen kriz ortamında bölgedeki diğer ülkelerin de Lübnan’a benzemeye başladığı açık olarak gözüküyor. Çeşitli kimliklere dayanarak kurulan devletlerin bulunduğu bir bölgede, farklı mezheplerin bir arada olduğu istisnai bir rejim olarak kabul edilen Lübnan, artık diğer ülkeler için varılması muhtemel bir son olarak gözüküyor.
DEVLET MEKANİZMASI KİLİTLENİYOR
Lübnanlaşma, etnik veya mezhepsel ihtilafların etkisiyle devlet mekanizmasının kilitlendiği hali anlatmak için kullanılan bir terim. Böyle bir siyasi sistem içerisinde devlet yapısının çeşitli kolları nüfusla orantılı olarak mezhep temsilcilerine ayrıldığından devlet hantallaşır ve ülkenin işlerliği kaybolur. Lübnan iç savaşından sonra ortaya çıkan ve siyaset literatürüne de giren bu kavram yaklaşık olarak elli yaşında. Nitekim geçmiş senelerde, başka bir ülke din veya mezhep farklılıkları sebebiyle yönetilemez hale geldiğinde bu terim kullanılmıştı. Şimon Peres gibi politikacılar veya akademisyenler herhangi bir ülkenin yaşadığı problemleri uzun uzadıya anlatmak yerine ülkenin Lübnanlaştığını söylemekle yetindi. Bu kavramın popüler kültüre uzak olmadığını da belirtmek gerek. Zaman zaman medya dilinde de bu terimle karşılaşılıyor.
VATANDAŞ KAVRAMI OLUŞAMADI
Lübnanlaşma kavramının neden literatüre yerleştiğini anlayabilmek için Lübnan’ın tarihi süreçte geçirdiği aşamaları bilmek şart. Bugün Lübnan’da gündemi meşgul eden mezhep ihtilaflarının 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıktığı ve Osmanlı yönetiminin bölgedeki hassas nüfus dengelerini dikkate alarak bir siyasi yapı tesis ettiği biliniyor. Osmanlı’nın bölgeden çekilmesini takip eden yıllarda bölgeye gelen Fransız manda yönetimi bu ayrımı Hristiyanlar lehine olacak şekilde körükledi.
1940’lı yıllarda bağımsızlık kazanıldı, fakat mezhepler arası ayrım devam etti. İlerleyen senelerde Lübnan’da mezhep gruplarının temsilcileri arasında yapılan anayasal belge niteliğindeki sözlü ve yazılı mutabakatlar, mezhepsel ayrılığı ön plana çıkaran yapıyı ortadan kaldırmak yerine daha da tetikledi. Mezhep farklılıkları gitgide belirginleştiğinden dolayı Lübnan vatandaşı kavramının oluşması mümkün olmadı. İşte Lübnan, yaşadığı bu tecrübeyle beraber Lübnanlaştı.
DÜNYANIN EN TEHLİKELİ NÜFUS SAYIMI
Kamu görevleri mezheplerin nüfusuna göre dağıtıldığı için nüfus sayımı Lübnanlaşan bir ülkenin korkulu rüyası olabilir. Lübnan’da son resmi nüfus sayımı Fransız mandası altında 1932 senesinde yapıldı. Son resmi nüfus sayımı yapılalı doksan seneyi aşkın süre geçmiş olmasına rağmen, Lübnan’da yakın gelecekte bir nüfus sayımı yapılmasına dair herhangi bir belirti yok. Üstelik bu sayım Fransızların kontrolünde yapıldığından, çoğu araştırmacı ülkedeki Marunilerin sayısının olduğundan fazla gösterildiği fikrini paylaşıyor. Bazıları nüfus sayımını bir işgalci manipülasyonu olarak nitelendiriyor.
Fransızlar Lübnan’ı terk ettikten sonra Lübnan bağımsızlığını ilan etti ve bu nüfus sayımındaki oranlar dikkate alınarak 1943 senesinde sözlü bir anlaşma olan Milli Pakt ilan edildi. Bu mutabakata göre; Lübnan’da meclis dağılımı Maruniler lehine belirlendi ve etkin mezhepler kamusal pozisyonları aralarında paylaştılar. Örneğin; Lübnan’da devlet başkanı Maruni, başbakan Sünni, meclis başkanı ise Şii olmalıydı. Çok mezhepli sistem kamu sektöründeki istihdamın temel anahtarı niteliğinde ve her seviyedeki görevlerde önem taşıyor.
MUHTELİF SORULAR
İç savaş yıllarına takip eden 1989 yılında imzalanan Taif Anlaşması ve sonraki sene değiştirilen anayasa maddeleri ise Hristiyan ve Müslümanlar arasında mecliste eşit temsili sağladı. İlerleyen yıllarda Şii grup lehine başka düzenlemeler de yapıldı. Anayasada yer almayan, üstüne üstlük anayasada ve anayasal belgelerde kaldırılacağı vaat edilen bu mezhep ayrılığını esas alan siyasi yapı, devletin her kademesinde etkisini gösteriyor. Örneğin 2020 senesindeki Beyrut patlaması için kurulan araştırma komisyonunun üyeleri bile bu ayrıma göre seçildi.
Görüldüğü gibi bugün Lübnan’da yaşanan krizlerin en büyük sebebi olan ve ülkedeki siyasi yapının her zerresini saran bu düzen tamamen belirsiz bir nüfus dengesi üzerine kuruludur. Bugün, yarın veya yakın gelecekte yapılabilecek bir nüfus sayımı ile Marunilerin nüfusu Sünnilerden az, Şiilerin nüfusu Sünnilerden fazla çıkabilir. Böyle bir sonuç çıkarsa, kim başbakan olur? Meclisin durumu ne olur? Devlet fonksiyonlarının kilitlendiği Lübnan, nüfus sayımı sonrası söz konusu olabilecek muhtemel benzer soruları cevaplamaya hazır değil.
BÖLGEYE DE SİRAYET ETTİ
Lübnanlaşma artık Lübnan’ı aşan bir kavram. Son yıllarda bu terimin Orta Doğu’nun geneline teşmil edildiğini gördük. Örneğin Lübnan’ın komşusu Suriye’de çatışmalar uzun süre devam edince, iki tarafın da birbirine karşı kazanamayacağı düşüncesi yaygınlaşmıştı. Siyasi krizin artık çözülemeyeceği, Suriye’nin Lübnanlaştığı çoğu kişi tarafından ileri sürülmüştü.
Bölgede Suriye dışında Lübnanlaşan başka ülkeler de var. Irak, Bahreyn, Yemen gibi ülkelerde son senelerdeki mezhep farklılıklarına dayanan gelişmeler de bu şekilde değerlendirilebilir. İran’ın Suriye, Irak ve Pakistan’ı füzelerle vurması da mezhep savaşı endişelerini tekrar gündeme getirdi. Son olaylarla birlikte, Lübnan’ın temel problemi olan mezhep rekabeti, Orta Doğu’nun genel gündemi haline geldi.
Bu yazı ilk olarak Yenişafak Gazetesi‘nde 01.04.2024 tarihinde yayımlandı.
Yorum Yaz